varliktayokluk

VARLIKTA YOKLUK

İnsanlar ikiye ayrılır:
ŞEMSİYELİLER (Şemsiyesi olanlar)
ŞEMSİYESİZLER (Şemsiyesi olmayanlar).

Mesela, tüm çocukluğum, gençliğim ve hatta işe başladığım ilk yıllar boyunca hiç şemsiyem olmadı (bu sürede hep Karadeniz’de yaşadığım halde :)). Bu, ihtiyacım olmamasından ya da alışkanlıktan değildi, çünkü yoktu. Olanlar ya dededen kalma, aileden gelen şemsiyelerdi ki bunları aile büyükleri kullanırdı ya da Almancılardan gelenlerdi. Sonraları bir furya halinde Kıbrıs’tan bavulla şemsiye geldi.

O yüzden benim varlık ve yokluk tanımlamam şemsiye üzerinedir. Yoksa ıslanırsın, kedi gibi. Doğuştan şanslıysan, aileden gelir kuruluk. Tuzun kurudur yani.

Bu değişmez mi? Değişir tabii ki. Eğer değerini bilmezsen, yokluktan varlığa gelenler sana değerini öğretmezse, kaybedersin. Ortada sırsıklam, sudan çıkmış balık gibi kalırsın. Belki de bu yüzden kurumsallaşamamış aile şirketleri en fazla toruna kadar yaşayabiliyor.

Biz 70-80’lerin yoksun çocukları, büyüyene kadar yokluk yaşadık. Var olanları da bölüştük: Çok çocuklu evlerde kardeşlerle, mahallede arkadaşlarla, yatılı okullarda ranzadaşlarla. Değer bildik. Her şeyi değerlendirdik. Aynı ders kitaplarıyla mahalle okudu, kabanlar aile içinde sırttan sırta geçti kış günleri, bayat ekmeklerden papara yapıldı. Kuyruklar vardı; ilk çıkan Apple’ı almak için değil, tüp gaz, benzin, kıyma için. Yani bir şemsiye altına sıkışmaya çalıştık, dirsek temasıyla ve hep bir yanımız açıkta kaldı. Ne tam var olduk ne de yok. Aşklarımız da öyle, hep yarım. Leyla-Mecnun misali…

Derdim nostalji yapmak ya da şikâyet etmek değil. Esas derdim, biz nesil bunları yaşarken, bizden gelen nesle yaptıklarımız. Onları sadece konfora ortak ettiğimiz için, onların yerine de yoklukta kaldık. Yokluğu bilmedikleri için de bu, onlar için çok önemli ve değerli olmadı.

Ve bundan onlar da şikâyetçi; sonuna kadar da haklılar, bir evin bir çocukları.

Geçen bir arkadaşımın şu yorumu çok çarpıcı geldi: “Çocuktum, babama yaranmak için uğraştım; şimdi baba oldum, çocuğuma yaranmaya uğraşıyorum.”

Kendi kariyerimiz için, bazen hırsımız, prensiplerimiz, yetiştirilme tarzımız, öz disiplinimiz için; bazen de tekrar yokluk yaşamamak, kaybetmemek için sıkı sıkıya sarıldık kendimize. Ve çocuklarımıza varlık içinde yokluk yaşattık.

Siz şu an ne yaşıyorsunuz, ya sizden gelen nesil?

Comments are closed.